Genel nitelikli hükümler, aynı veya benzer özelliklerdeki ilişkilerin tamamına veya büyük bir kısmına uygulanabilen hükümlerdir. Örneğin Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri gibi. Özel nitelikli hükümler ise belirli hukuki ilişkileri düzenleyen ve başka hiçbir ilişkiye uygulanamayan hükümlerdir. Türk Medeni Kanunu madde 5’e göre hem Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri hem de Medeni Kanun’un genel nitelikli hükümleri, tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. TMK madde 5’in asıl işlevi Borçlar Kanunu ile Medeni Kanun’un arasındaki bağı kurmaktır.
- Madde 5 – Bu Kanun ve Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.
TMK Madde 5 Gerekçesi
Maddenin kenar başlığı “Genel nitelikli hükümler” şeklinde değiştirilmiştir. Yürürlükteki maddenin Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerinin sadece “medenî hukuk ilişkilerinde” uygulanabileceği kanısını uyandıran ifadesi, Medenî Kanun ile Borçlar Kanunu’nun l ilâ 181’inci maddelerindeki genel hükümler ile, bunların dışında kalmakla birlikte genel nitelik arz eden diğer hükümlerin de tüm özel hukuk ilişkilerine uygun düştüğü ölçüde uygulanabilmesine olanak sağlayacak şekilde değiştirilmiştir. Gerçekten tartışmasız olarak kabul edildiği üzere, bu madde, sadece “medenî hukukun diğer kısımlarında” değil, “özel hukukun diğer kısımlarında da” uygulanabilen temel bir kural koymaktadır. Bunun açıklığa kavuşturulması bakımından “medenî hukuk ilişkileri” deyimi yerine, “özel hukuk ilişkileri” deyimine yer verilmiştir.
TMK Madde 5 Uygulanması
Genel nitelikli hükümlerin uygulanabilmesi için öncelikle özel hukuk ilişkisinin bulunması gerekir. Ayrıca Borçlar Kanunu’nda, Medeni Kanun’da ya da özel hukuk alanına giren ilgili kanunda çözülmesi gereken olay için özel bir düzenlemenin bulunmaması gerekmektedir. Uygulanacak genel hüküm, uygulanmak istenen olayın yapısına uygun olmalıdır. Genel nitelikli hüküm, olayın yapısına uygun düştüğü ölçüde uygulanmalıdır. Burada kıyas yoluyla uygulamaya gidilmektedir ancak kanunun sistematiği de göz önünde tutulmalıdır.
Bir kanundaki hükmün, başka bir kanunda düzenlenmemiş olan ilişkiye uygulanmasında kural olarak kıyas yoluyla uygulama olsa da bazı hallerde uygulama doğrudan da olabilir.
Bazı durumlarda Medeni Kanun’da yer verilen hukuki ilişkiler ve sözleşmeler dolayısıyla doğrudan uygulama söz konusu olabilir.
Bazen de Medeni Kanun’daki veya başka özel hukuk alanındaki kanunda öngörülen hükmün unsuru olarak Borçlar Kanunundaki kavramlara yer verilebilir. Burada sözü edilen kavramlar, Borçlar Kanunundaki anlamı ile kullanılır. Bu durumda da yine doğrudan uygulama söz konusu olmaktadır.
TMK Madde 5 Yargıtay Kararları
- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2007/5877 E., 2008/5526 K. sayılı kararına göre,
Katılma alacağının zamanaşımı konusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda bir hüküm mevcut değildir. Türk Medeni Yasasının genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan maddesi uyarınca Borçlar Yasasının zamanaşımına ait hükümleri uygun düştüğü ölçüde bütün özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Olayda, on senelik zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu sebeple davalının zamanaşımı itirazının reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2018/13-929 E., 2019/515 K. sayılı kararına göre,
Davacı tüketicinin, kendisine teslim edileceğinin sözleşme ve tanıtım materyalleri ile taahhüt edildiğini iddia ettiği sosyal donatı alanlarının bir kısmının inşa dahi edilmediğini, bir kısmının ise site mülkiyet alanı dışındaki parseller üzerinde inşa edildiğini ileri sürerek açtığı davanın, diğer davalı SOYAK İnşaat ve Ticaret A.Ş. yönünden davanın reddine ilişkin kararın yargılama aşamalarında kesinleştiği gözden kaçırılmadan, yukarıda yapılan açıklamalar ve 4077 sayılı TKHK’nın “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır” şeklindeki 30. maddesi hükmü gereği ihbar koşuluna bağlı olmaksızın BK’nın 125. maddesinde düzenlenen on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi eksik ifa iddiası olarak değerlendirilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacı iddiasının TKHK anlamında ayıp mahiyetinde olduğu, bu nedenle tüketicinin süresinde ayıbı ihbar yükünü yerine getirmeden ileri sürdüğü iddiaların dinlenebilirlik koşulu bulunmadığından davanın bu istemler yönünden reddedilmesinin yerinde olduğu yönünde dile getirilen görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/238 E., 2022/319 K. sayılı kararına göre,
“743 sayılı TKM’nın 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağı TMK’nun 5. maddesi yoluyla TBK’nun 146 (eski BK.m.125) maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabi bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, ıslah yapıldığı tarih itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir.”
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2014/1982 E., 2014/9435 K. sayılı kararına göre,
“HGK’nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararı ve Daire uygulaması uyarınca katkı ve katılma alacağı davalarında TMK’nun 5.maddesi yoluyla TBK’nun 146.maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi kabul edildiğine, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımının henüz dolmadığı görüldüğüne, bu tür davalarda fedakarlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet kuralının da gözetilmesi gerektiğine göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…”
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2014/8561 E., 2015/1622 K. sayılı kararına göre,
“…Bu nedenle Hukuk Genel Kurulu Kararı’nın verildiği 17.04.2013 tarihinden itibaren edinilmiş mallara katılma rejimi bakımından 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaktadır. Yine TMK’nun 5. maddesi yoluyla Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi esas alınmaktadır…”
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2015/2376 E., 2015/5130 K. sayılı kararına göre,
“MK’da belirtilen ve hak düşürücü süre niteliğindeki bu üç aylık yasal sürenin başlangıcı ve bitimi konusunda, yargılamaya ilişkin HMK’daki belirleme esaslarının (HMK m. 92) uygulanması söz konusu değildir. TMK’da öngörülen sürelerin hesabında uygulanacak hüküm TMK’nın 5 ve BK’nın 544 (6098 sayılı TBK m. 646) maddelerindeki atıf karşısında BK m. 76 ( TBK m. 92) maddesindeki hükümdür.”
- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2006/9383 E., 2007/1228 K. sayılı kararına göre,
Bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir, hükmündeki (her dava) sözcüklerini bütün alacaklar tarzında anlamak gerekir. Zamanaşımının başlangıcı da mal rejiminin sona erdiği tarihtir. Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Olayda, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/303 E., 2013/8368 K. sayılı kararına göre,
“Bu durumda edinilmiş mallara katılma alacağı davalarında da TMK’nun 5 inci maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK’nun 146’ncı maddesinde yer alan 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerekecektir (mülga BK. m. 125.). Ancak 10 yıllık zaman aşımının başlangıcı konusunda duraksama söz konusudur. Ağırlıklı görüş eşler arasında mal rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açıldığı tarih başlangıç süresi olarak kabul edilmektedir.”
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/742 E., 2013/7772 K. sayılı kararına göre,
Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren TBK.nın 146. maddesinde öngörülen zamanaşımı işlemeye başlayacaktır. Yani zaman aşımının başlangıç tarihinin saptanan bu olgu karşısında boşanma kararının kesinleştiği tarih olarak kabul edilmesi gerekir. Bu halde satın alma tarihi itibariyle edinilmiş mal niteliğindeki aracın 08.01.2009’da. TL’ye elden çıkarıldığı ve TMK.nın 236. maddesi gereğince bu değerin yarısının davacının katılma alacağını oluşturduğunu gözetilerek ıslah ile artırılan kısmında kabulüne karar vermek gerekir.
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/7256 E., 2013/10494 K. sayılı kararına göre,
“Davalı vekili her ne kadar zaman aşımı definde bulunmuş ise de, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallar bakımından TMK’nun da zamanaşımıyla ilgili özel bir hüküm bulunmadığından aynı Kanunun 5 inci maddesi yoluyla 818 sayılı BK’nun 125 inci maddesinde yer alan 10 yıllık zaman aşımı uygulanmaktadır.”
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2012/10894 E., 2013/6147 K. sayılı kararına göre,
“Bu durumda edinilmiş mallara katılma alacağı davalarında da TMK.nun 5 inci maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK.nun 146’ncı maddesinde yer alan 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerekecektir (mülga BK.m.125.). Ancak 10 yıllık zaman aşımının başlaması konusunda duraksama söz konusudur. Ağırlıklı görüş eşler arasında mal rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açıldığı tarih başlangıç süresi olarak kabul edilmektedir.”
Stj. Av. Gözde Günel
Av. Serhan Cantaş
Blog Yazılarımız: TMK Madde 4 – Hakimin Takdir Yetkisi Nedir?