Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerde suç işlemeleri durumunda; TCK’nın 11.maddesinde sayılan şartların gerçekleşmesi halinde, failler Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılanabilecektir.
- Madde 11- (1) Bir Türk vatandaşı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
- (2) Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükûmetin şikayetine bağlıdır. Bu durumda şikayet, vatandaşın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.
TCK Madde 11 Gerekçesi
Türk vatandaşının yabancı ülkede işlemiş bulunduğu suçtan dolayı Türkiye’de yargılanabilmesi için belli koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bu koşullar, maddenin birinci fıkrasında belirlenmiştir.
Bunun için, failin Türk vatandaşı olması ve Türkiye’de bulunması gerekir. Failin Türkiye’de bulunması, bir kovuşturma şartı niteliğindedir. Vatandaşın yurt dışında işlediği suç dolayısıyla Türkiye’de Türk kanunlarına göre cezalandırılabilmesi için, bu suçun Türkiye’de kovuşturulabilir bir suç olması gerekir. Bunun belirlenmesinde Türk kanunlarının göz önünde bulundurulması gerektiği muhakkaktır.
Yabancı ülkede işlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis cezasının aşağı sınırı bir yıldan az değilse, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre re’sen yargılama yapılacaktır. Türk vatandaşının yabancı ülkede işlemiş bulunduğu suçun 13 üncü maddede belirlenen suçlardan olması durumunda bu madde hükmü uygulanmaz.
Buna karşılık, yabancı ülkede işlenen bu suçla ilgili olarak Türk kanunlarında öngörülen hapis cezasının aşağı sınırı bir yıldan az ise, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilmesi için, zarar gören şahsın veya yabancı hükûmetin şikâyetinin olması gerekir. Ancak, bunun için, şikâyetin, vatandaşın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılması gerekir.
Türk vatandaşının yabancı ülkede işlediği suçtan dolayı mağdur olan kimse yabancı ise; fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre yargılama yapılabilmesi için, fiilin, işlendiği ülke devleti kanununa göre de suç teşkil etmesi gerekir.
Yabancı ülkede işlenmiş olan suçtan dolayı yurt dışında yargılama yapılmış ve hatta hüküm verilmiş olabilir.
Bu suç dolayısıyla yabancı ülkede yargılama yapılmakta olsa bile, fail hakkında Türkiye’de Türk kanunlarına göre re’sen yargılama yapılacaktır. Buna karşılık, yurt dışında işlediği suçtan dolayı Türk vatandaşı hakkında yabancı ülkede mahkûmiyet veya beraat kararının verilmiş olması hâlinde, artık Türkiye’de yeniden yargılama yapılamayacaktır.
Hükûmet Tasarısında vatandaş tarafından yurt dışında işlenen suçun hem Türk Kanunlarına göre hem de suçun işlendiği ülke kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç olması öngörülmüştür. Ancak, bir sonraki maddede “yabancı tarafından işlenen suç” açısından ise sadece Türk Kanununda öngörülen ceza ölçü alınmıştır. Her iki durum açısından uyumu sağlamak için, sadece Türk Kanununda öngörülen cezanın ölçü alınması yönünde madde metninin değiştirilmesi uygun bulunmuştur.
TCK Madde 11 Şartları Nelerdir?
1) Öncelikle Türk vatandaşı tarafından işlenen suçun, Türkiye’nin egemenlik sahası dışında işlenmiş olması gerekir. Ancak suçun bir başka devletin egemenlik sahasında işlenmesine gerek yoktur. Önemli olan suçun yurt dışında işlenmiş olmasıdır.
2) Suçun işlendiği anda suçu işleyen failin Türk vatandaşı olması gerekmektedir.
3) Yurt dışında bir Türk vatandaşı tarafından işlenen bu suçun Türk kanunlarına göre de suç teşkil etmesi gerekmektedir. Ayrıca bu suçun aşağı sınırı 1 yıldan fazlaysa ve hapis cezası gerektiren bir suçsa; fail hakkında Türkiye’de re’sen yargılama yapılabilmektedir.
Eğer suç Türk kanunlarına göre aşağı sınırı 1 yıldan az hapis cezası gerektiren bir suçsa fail hakkında bir şikâyetin olması gerekmektedir. Ve bu şikâyetin failin Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılması gerekmektedir. Şikayetçi olacak taraf zarar gören şahıs da olabilir, yabancı devlet de olabilir.
Hapis cezası gerektiren suç için kanunda seçimlik olarak adli para cezası öngörüldüyse bu suç hakkında Türkiye’de re’sen soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Ancak hapis cezasıyla birlikte adli para cezası gerektiren bir suçsa bu sefer Türkiye’de yargılama yapılabilir.
4) Yurt dışında işlenen suçun TCK’nın 13.maddesinde sayılan suçlardan olmaması gerekmektedir:
Diğer suçlar
Madde 13- (1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde, Türk kanunları uygulanır:
a) İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar.
b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar.
c) İşkence (madde 94, 95).
d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181).
e) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190).
f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202).
g) Fuhuş (madde 227).
h) (Mülga : 26/6/2009 – 5918/1 md.)
i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223, fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme (madde 152) suçları.
(2) (Ek ikinci fıkra: 29/6/2005 – 5377/3 md.) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye’de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır
(3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de yargılama yapılır.
5) Failin Türkiye’de bulunması gerekmektedir. Bu şart, kovuşturma yapılmasının şartıdır.
6) Failin Türkiye’de bulunması tek kovuşturma şartı olarak uygulanmaz. Türkiye’de Türk kanunları uyarınca o suç için başka soruşturma ve kovuşturma şartları aranıyorsa o şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir.
7) Türkiye’de yargılama yapılabilmesi için aynı suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması gerekmektedir.
TCK Madde 11 – Vatandaş Tarafından İşlenen Suç Yargıtay Kararları
- Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2023/2761 E, 2023/3390 K Sayılı Kararı
Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı Suçunun Yurt Dışında İşlenmesi
Somut olaya bakıldığında, sanık …’ın aşamalardaki anlatımlarında üzerine atılı suçlamayı ısrarla reddettiği gözlemlenmiş ise de, müşteki … ***’nın tutarlı ve dosyadaki somut delillerle uyumlu anlatımları, müşteki … ***’nın ve şahit anlatımları, müşteki …’ün beyanlarını destekler nitelikte dosya muhtevasındaki 06/09/2018 tarihli müştekinin iç beden muayenesi neticesinde düzenlenen rapor içeriği birlikte değerlendirildiğinde, sanık … ***’in hadise günü henüz 15 yaşını doldurmamış müşteki … ile vücuda organ sokmak suretiyle cinsel ilişkide bulunmak şeklinde tezahür eden bu eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 103/2. maddesinde düzenlenen “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçunu oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
5237 sayılı TCK’nın “Vatandaş tarafından işlenen suç” başlığı altında yer alan 11/1. maddesinde Bir Türk vatandaşı, 13. maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır”, “Yabancı kanunun göz önünde bulundurulması” başlığı altında yer alan 19/1. Maddesinde ise “Türkiye’nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla
Türkiye’de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz” hükümlerinde Kanunların Yer Bakımından Uygulama Alanlarına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Netice olarak; yasal düzenlemeler dikkate alındığında söz konusu suçun Türk vatandaşı olan sanık … *** tarafından yabancı ülkede işlendiği, Türk vatandaşı olan sanığın Çek Cumhuriyetinde işlemiş olduğu suçun alt sınırının 1 yıldan az olmadığı, sanığın Türkiye’de bulunduğu, sanık hakkında Çek Cumhuriyetinde yürütülen bir soruşturma bulunmadığı ve bu sebeple sanık hakkında yabancı ülkede verilen herhangi bir hükmün de mevcut olmadığı, işlenen suçun ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 13. maddesinde sayılan suçlardan olmadığı anlaşıldığından sanık … *** hakkında bu suça ilişkin Çek Cumhuriyetinde başlatılan soruşturmanın Türkiye’ye devredildiği ve yargılamanın 5237 sayılı TCK’nın 11. maddesi gereğince yetki alanımıza girdiği, sanık …’ın gerçekleştirdiği “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan 5237 sayılı TCK’nın 103/2 ve diğer maddeler gereğince verilecek sonuç cezanın TCK’nın 19. maddesi gereğince suçun işlendiği Çek Cumhuriyeti ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamayacağı, sanığın eyleminin Çek Cumhuriyeti Ceza Kanununun 187. maddesinde “15 yaşından küçük bir çocuk ile cinsel ilişkide bulunan ya da bu çocuğa cinsel tacizde bulunan kişi 1 ila 8 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlendiği, böylece sanığın sübut bulunan müsnet “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 103/2, 19/1 maddelerinde yer alan yasal düzenlemeler gereğince tecziyesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.\” şeklindeki gerekçe ile hüküm kurulmuştur.
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
Sanığın kovuşturma aşamasında mağdurenin on dokuz yaşında olduğunu bildiği yönündeki savunması, mağdure beyanları ve tüm dosya içeriği nazara alındığında 5237 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı bu kapsamda tartışıldıktan sonra karar verilmesi gerekirken yetersiz ve eksik gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle 5271 sayılı Kanun’un 230 uncu maddesine muhalefet edilmesi hukuka aykırı bulunmuş, açıklanan nedenlerle Tebliğnamede onama isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
- Yargıtay 1.Ceza Dairesi’nin 2021/11468 E, 2022/1590 Sayılı Kararı
Hakkında Yabancı Ülkede Kesinleşen Hüküm Bulunan Sanığın Yargılanması
Sanık L.’in katılan D.’e yönelik Almanya ülkesinin Aachen şehrinde gerçekleştirdiği yaralama eylemi nedeniyle açılan davanın Alman Mahkemesince yapılan yargılaması sırasında sanığın ülkemize geldiği, Alman yargı makamlarının sanığın Türkiye’ye dönmesi nedeniyle kovuşturmanın Türkiye’de devam ettirilmesini talep ettikleri, bu kapsamda sanık hakkında Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlendiği, Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 5271 Sayılı CMK’nin 13. ve 14. maddeleri uyarınca yetkisizlik kararı verdiği, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanığın tekrar Almanya ülkesine dönmesi nedeniyle sanığın sorgusunun Alman adli makamlarınca yapılması için uluslararası istinabe talebi karşısında 12.06.2015 tarihli T.C. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün yazısı ve ekinde bulunan evraka göre sanık hakkında Almanya’ya geri dönmesi nedeniyle yargılamaya devam edildiği, verilen hapis cezasının Aachen Eyalet Mahkemesi kararı uyarınca kesinleştiğinin ve “ne bis in idem” ilkesi gereğince alınmadığının bildirildiği,
5237 Sayılı TCK’nin 11/1. maddesine göre “Bir Türk vatandaşı hakkında 13. maddede yazılı suçlar dışında, Türk Kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması” koşuluyla Türk Kanunlarına göre cezalandırılacağının belirtildiği, kasten öldürmeye teşebbüs suçu için öngörülen ceza miktarı ve bu suçun aynı Kanun’un 13. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması karşısında aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında açılan davada Alman Mahkemesince verilen hüküm kesinleştiğinden 5271 Sayılı CMK’nin 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde aynı suçtan sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş…
- Yargıtay 8.Ceza Dairesi’nin 2016/10886 E. , 2016/10398 K. Sayılı Kararı
Yabancı Ülkede İşlenen Aşağı Sınırı 1 Yıldan Az Hapis Cezası Gerektiren Suçun Yargılanabilmesinin Suçtan Zarar Gören Tarafın Şikayetine Bağlı Olması
Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itirazı düzenleyen ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 173/1. maddesinde yer alan ”(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine (değişen ibare; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliğine) itiraz edebilir.” şeklindeki hüküm gereğince kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edebilmek için suçtan zarar gören olmak gerekli olduğundan, somut soruşturma konusu eylemin temas ettiği belirtilen yasa hükmünün ise kamu düzeni ve kamu barışına yönelik suçlarla ilintili olup her iki suç bakımından da mağdurun gerçek kişiler olmasının mümkün bulunmaması karşısında, anılan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edenlerin 5271 sayılı Kanun’un 173/1. maddesi anlamında suçtan zarar görenler olmayıp karara itiraz hakları da bulunmadığı, bu kişilerin kovuşturmaya yer olmadığı kararında ”müşteki” olarak gösterilmeleri ve verilen kararın kendilerine tebliğ edilmiş olmasının da itiraz edenlere ”müşteki” sıfatını kazandırmayacağından, merciince yapılan itirazların yasaya uygun ve geçerli bir itiraz olmadığı gözetilmeden sıfat yokluğu nedeniyle reddi yerine geçerli birer itiraz olarak kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesinde,
Kabule göre de;
1- Muterizlerin, şikayetçi olabilecekleri kabul edilse dahi; şikayet olunan hakkında soruşturmaya konu edinilen eylemlerinin 14/01/2000 tarihinde Avustralya’nın Melbourne kentinde, SBS radyosunda yapılan söyleşide, terör örgütü başı … için ”Sayın …” ve ”Sayın … düşüncelerinin değil şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor” şeklindeki sözleri olduğunun ifade edildiği dikkate alındığında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 11. Maddesinde yer alan ”(1) Bir Türk vatandaşı, 13üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye’de kovuşturulabilirliğinin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır. (2)Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükümetin şikayetine bağlıdır. Bu durumda şikayet, vatandaşın Türkiye’ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.” şeklindeki hüküm gereğince, soruşturma konusu her iki eylemin temas ettiği yasa maddesinde öngörülen cezaların alt sınırının bir yıldan az olması ve yine her iki eylemin 13. maddede sayılan suçlardan olmaması karşısında, anılan kanunun 11/2. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmakla, konuşmanın yapıldığı yer hükümetinin şikayetinin olmaması, muterizlerin şikayetinin ise Türkiye’ye girişten bu yana 6 ay içinde yapılmaması karşısında, 5237 sayılı kanunun 11/2. maddesine mümas durumun milletvekili seçilmeden önce gerçekleştiği belirtildiğine göre şikayet olunan hakkında soruşturmaya devam edilmesi bu açık düzenlemeye nazaran usul ve yasa hükümlerine aykırı olacağından, merciince sonucu bakımından itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- Merciince, soruşturmaya konu eylemlerin işlenildiğinin iddia olunduğu 14/01/2000 tarihinden ihbarcıların dilekçe vererek soruşturmaya başlanıldığı 2007 yılı Mart ayına kadar doktrin ve Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla verdiği 2004/5 esas, 2006/2 karar sayılı kararında 1982 Anayasası’nın 83/3. maddesinin dava zamanaşımını da kapsayacak şekilde yorumlanması gerektiğinden hareketle, 1982 Anayasası’nın 83/3 ve 765 sayılı TCK.nun 107. maddesi birlikte değerlendirilerek milletvekilliği süresince dava zamanaşımı sürelerinin işlemeyeceğinin kabulü ile şikayet olunanın Siirt milletvekili seçildiği 2003 yılından bu yana zamanaşımı işlememiş ve isnat edilen suçların 765 sayılı Kanunun 102/4. maddesine göre 5 yıl olan zamanaşımı süresinin suç tarihlerine göre dolmadığı gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de;
1982 Anayasası’nın 83/3. maddesinde yer alan ”Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, bahse konu hükmün gerekçesinde dava zamanaşımı ile ilgili bir açıklamaya yer verilmemiş, yasama dokunulmazlığı konusunda 1961 Anayasası’nın 79. maddesinin aynen benimsendiği ifade edilmiş, 1961 Anayasası’nın 79/3. maddesinde ise; ”Bir meclis üyesi hakkında seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” hükmü yer almış olup, söz konusu düzenlemenin 1982 Anayasası’nın 83/3. maddesinden farkı, ”üyelik süresince zamanaşımı işlemez” kuralının fıkranın sonunda ayrı bir cümle olarak yer alması olup bu maddenin gerekçesinde de dava zamanaşımı ile ilgili bir açıklık bulunmamakla birlikte, 1961 Anayasası’nın 79/3. maddesindeki zamanaşımı kuralının ayrı bir cümle olsa da ceza hükmünün infazının ertelenmesini düzenleyen fıkrada bulunduğundan, dava zamanaşımını kapsamadığının kabulü gerektiğinden, 1982 Anayasası’nın 83/3. maddesinde ceza hükmünün ertelenmesi düzenlemesi yanında ”Üyelik süresince zamanaşımı işlemez” kuralı, tek cümle içinde yer aldığından bu husustaki bütün duraksamalar giderilmekle, madde metni çok açık olup anılan kuralın dava zamanaşımını da kapsayacak şekilde geniş yorumlanması olanaksız olmakla birlikte, belirtilen kuralın kıyas yoluyla dava zamanaşımına teşmil ettirilmesinin de, zamanaşımının maddi ceza hukukuna ilişkin bir kavram olup kanunilik ilkesi gereğince mümkün bulunmadığı,
Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla verdiği 2004/5 esas, 2006/2 karar sayılı kararında ise, Anayasa’nın 83/3. maddesindeki düzenlemenin dava zamanaşımını da kapsayacağı belirtilirken sadece hakim olan görüşün bu yönde olduğuna atıfta bulunulmuş olup esasen o davada tartışılan sorunun milletvekili dokunulmazlığı olmayıp ”bakan” dokunulmazlığı olduğundan, yargılama konusu yapılan eylemlerin milletvekili seçildikten sonra işlenmiş olması karşısında, kararda ileri sürülen görüşün anılan soruşturma konusu ile bir benzerliği bulunmadığı gibi kesin bir yargı kararı olduğundan söz edilemeyeceğinden,
Açıklanan nedenlerle merciince milletvekili seçilmekle kendiliğinden dava zamanaşımının duracağına ilişkin görüşün 1982 Anayasası’nın 83/3. maddesi ile uygun düşmediği düşünüldüğünden, merciince itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde,
3- Dosya kapsamında kullanılan, ”Sayın ….” ibaresinin ikibuçuk saatlik konuşmanın son bölümünde kullanıldığı ve konuşmanın bütünü göz önüne alındığında, ifadenin terör örgütü başını övmek amacıyla söylenmediğinin düşünüldüğü gibi, ”Sayın” ifadesinin de suç teşkil etmediğine ilişkin Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 08/02/2012 tarihli ve 2010/4243 esas 2012/1683 karar sayılı ilamı ve benzer Yargıtay kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları göz önüne alınarak, merciince yapılan itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde,isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.10.2016 gün ve 94660652-105-06-12832-2016-kyb sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.10.2016 gün ve KYB/2016-381496 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Soruşturma konusu eylemlerin temas ettiği belirtilen yasa hükümlerinin kamu düzeni ve kamu barışına yönelik suçlarla ilintili olması ve her iki suçun mağdurunun da kamu olması, gerçek kişiler olmasının mümkün olmaması karşısında; itiraz edenlerin suçtan zarar gören sıfatları bulunmadığından, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazların reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabul edilip kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verilmesi;
Yasaya aykırı olup; … Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına vaki başvuruların, itiraz edenlerin suçtan zarar gören sıfatları bulunmadığı gözetilerek reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verilmesi yerinde görülmediğinden, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin birinci paragrafındaki düşünce yerinde görüldüğünden … Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nın 26.06.2007 gün ve 2007/1392 D. İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA…
- Yargıtay 1.Ceza Dairesi’nin 2008/10078 E. , 2010/7545 K. Sayılı Kararı
TCK m.11 Gereğince Cezalandırılan Sanığın İnfazının TCK m.19 Uyarınca Gerçekleştirilmesi
Maktulenin 27/03/2003 gün ve 2003/5421 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkmasına izin verildiği, 23/01/2004 tarihinde Alman vatandaşlığına geçerek Türk vatandaşlığını kaybettiğinin nüfus kaydından anlaşıldığı, evli olan sanık ile maktulün Almanya’da ikamet ettikleri, olay tarihinde Türkiye’ye hangi tarihte izne gelecekleri konusunda tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında maktulün televizyon kumandasını sanığa fırlattığı, sanığın da kumandayı geri maktuleye atıp, masadaki bıçağı alarak maktuleye vurup öldürdüğü olayda;
1)Aksi saptanamayan savunmaya göre; maktulün sanığa televizyon kumandasını atması eylemi nedeniyle haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
2)5237 sayılı TCK.nun 11 maddesinde Türk vatandaşının 13 maddede yazılı suçlar dışında Türk kanunlarına göre aşağı sınırı 1 yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye kovuşturulabilirliğinin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılması gerektiği; aynı Yasanın 19/1 fıkrasında ise Türkiye’nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye’de yargılama yapılırken Türk Kanununa göre verilecek cezanın, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamayacağı şeklindeki düzenleme dikkate alınarak, Türk Kanunlarına göre ceza belirlendikten sonra Alman Ceza Kanunu hükümlerine göre infazı gereken sonuç cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş,