Kanunun Bağlayıcılığı Nedir? Kanunları Bilme Zorunluluğu Nedir? (TCK Madde 4)

Kanunun bağlayıcılığı ilkesi, ceza hukukunun asıl kaynağı olan kanuna bağlılığı ifade eder. Ceza hukukunun kaynakları asli ve yardımcı kaynaklar olarak ikiye ayrılır. Asli kaynaklardan olan kanunlar, uluslararası sözleşmeler ve anayasadan sonra gelirler ve onlar gibi bağlayıcıdırlar. Ceza kanunlarının bağlayıcı olmasının toplumu oluşturan bireyler açısından sonucu; herkesin yasama organınca çıkarılan bu biçimsel anlamdaki kanunları bilmekle yükümlü olmasıdır. Ceza kanunları suçları ve cezaları tanımlar. Suçu işleyen kişinin salt olarak “suçun kanunda yazdığını bilmediği” şeklindeki beyanı onun ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu durum da TCK m.4’te düzenlenerek güvence altına alınmıştır.

  • TCK Madde 4 – (1) Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz. (2) (Mülga : 29/6/2005 – 5377/1 md.)

Maddenin mülga olan 2. fıkrası, “ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.” şeklindeydi. Maddenin gerekçesinde de  ”kişinin bir fiilin hukuk düzenince yasaklandığına ilişkin kaçınılamayacak hatası dikkate alınmamaktaydı. Anayasamızda güvence altına alınan kusur ilkesiyle açık biçimde çelişen bu durumun düzeltilmesi zorunluluğu nedeniyle maddeye ikinci fıkra eklenmiştir.” ifadesine yer verilmişti. Ancak daha sonra bu fıkra çıkarılarak, 30. maddeye “işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.fıkrası eklenmişti. Çünkü bu durumun TCK’nın “hata” başlıklı 30.maddesinde düzenlenmesi daha doğru olacaktı. Böylece madde mülga edildiği için sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimselerin de ceza sorululuğu olduğu savunulamaz. Kişinin kaçınılmaz hatası saklı kalmak üzere, ceza kanunlarnı bilmemesi mazaret sayılmaz ve cezai sorumluluğu devam eder.

Hukuki hata, bir normun varlığında veya normun yorumlanmasında hatadır. TCK m.4’le getirilen hükümle beraber de ceza hukukunda hukuki hataya sonuç bağlanmamıştır. Ancak bu durumun meydana getirebileceği olumsuz sonuçlar önlenmek için 30.maddeye 4.fıkra eklenmiştir. Bu fıkrada düzenlenen hatada fail, bir hukuk normu değerlendirirken hataya düşer ve işlediği fiilin haksız olduğunu anlayamaz. Böyle bir “yasaklılık yanılması” durumunda fail cezalandırılmaz. Ancak yalnızca hatası yeterli değildir, aynı zamanda bu hatanın “kaçınılamaz” olması gerekmektedir. Bu durumda fail fiilinin hukuka aykırı olduğunu biliyorsa veya bilmiyor ancak ortalama bir insan olarak bilmemesi normal kabul edilemiyorsa kaçınılmaz bir hatanın söz konusu olduğu söylenilemez. Örneğin amcasıyla yaşayan bir kişi, amcasının çantasındaki kredi kartını izinsiz alıp yüklü miktarda alışveriş yaparsa ve parasını çaldığı kişi amcası olduğu için fiilinin meşru olduğunu düşünüyorsa yanılgısının kaçınılabilir olduğu söylenilemez çünkü bu kişi fiilinin hukuka aykırı olduğunun farkındadır. Ancak diyelim ki ülkesinde benzer bir düzenleme olmayan yabancı bir kişi üstünde Türk bayrağı olan mayosuyla denize girerse aslında Türk bayrağına hakaret suçunu işlemiş olacak ancak bu fiili sakınamayacağı bir hata nedeniyle, kanunu bilmeyerek işlediği için cezalandırılmayacaktır.

TCK m. 30/4 ile m.4’ün uygulama alanı büyük ölçüde ortadan kalkar. TCK’da kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi de benimsenmiştir. TCK m.4 bu sisteme adeta bir “kusur karinesi” getirdiği için, bu maddenin ortaya çıkaracağı sıkıntılar TCK m.30/4 ile giderilecek olsa da, öğretide m.4’ün tamamen kaldırılması gerektiği savunulmaktadır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Tam Metni

Kanunun Bağlayıcılığı Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 2022/13031 E. ve 2023/2397 K. Sayılı Kararı

Sanığın uhdesinde Dairemiz uygulamalarına göre ticari miktar ve mahiyette olan 65 karton kaçak sigaranın ele geçirilmiş olması, sigaraları içmek ve yakınlarına hediye etmek maksadıyla bulundurduğuna ve suç olduğunu bilmediğine yönelik savunmada bulunmuş ise de sigaraların miktar itibarıyla kişisel kullanım sınırının üzerinde olması, bilirkişiye göre bandrolsüz olduğu açıkça görülen sigaraların temin ediliş biçimi nazara alınarak bu özelliği bilinerek kasten taşındığının dosya kapsamından anlaşılması, 5237 sayılı Kanun’un “Kanunun bağlayıcılığı” kenar başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer verilen; “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” şeklindeki düzenleme gereği eylemin suç olduğunun bilinmediğine dair savunmaya itibar edilmesinin mümkün olmaması karşısında sanığın eyleminin sübuta erdiği belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.


Kusursuzluk Durumunda TCK madde 4’ün Uygulanabilirliği Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2021/13136 E. ve 2022/3551 K. Sayılı Kararı

Failin, suçun yasal tanımında yer alan unsurların somut olayda gerçekleştiğini bilmemesi unsur yanılgısıdır. Unsur yanılgısında, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde değildir. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleştirilmesine yönelik değildir. Bu nedenle failin kasten hareket ettiği söylenemez. Failin yanılgısı taksire dayanıyorsa, bu suç taksirle işlenebiliyorsa sorumlu tutulabilir. Buna karşılık haksızlık yanılgısında fail somut olayda ne yaptığının bilincindedir. Fakat davranışını yasaklayan normun varlığında veya yorumunda yahut hukuken tanınmayan bir hukuka uygunluk nedeninin varlığında veya hukuki sınırında hataya düşmekte, böylece davranışının meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmektedir. Yasak yanılgısı, fiilin hukuka aykırılığı hakkındaki yanılgıdır.

Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmadığı, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkanını sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme, hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan insanın irade özgürlüğü ise, haksızlık
bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranışla haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır.

Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail ondan beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail ondan beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır. Bu durum suçun oluşumunu etkilemez ancak cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır.

Bu açıklamalar doğrultusunda; sanığın soruşturma açıldıktan sonra hakkında yakalama ve gözaltı kararı bulunmadan müdafi ile birlikte kollukta beyanda bulunması ve verdiği beyanlarda örgütsel faaliyet olup olmadığı tespit edilemeyen sohbetlere katılması, sanığın örgütteki konumu ve yer aldığı katman ile kişisel özelliklerine göre, örgütün nihai amacını öğrendikten sonra örgütsel faaliyetlerine devam ederek hiyerarşik ilişkiyi sürdürdüğüne dair bir delil tespit edilememesi ve kastının bulunmaması karşısında, hukuki durumunun 5237 sayılı TCK’nın 30/1 maddesi kapsamında hata hükümleri ve CMK’nın 223/2-c maddesi uyarınca beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi, Kanuna aykırı…

Ceza Kanununun Bağlayıcılığı İlkesi Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2020/13751 E. ve 2020/6687 K. Sayılı Kararı

Ceza kanununun bağlayıcılığı ilkesi; ceza kanunlarını bilmemenin mazeret sayılmamasıdır. Ceza soruşturması yapan savcının ya da kovuşturma yapan hakimin, bilmesi ve uygulaması gereken normları bilmemesi ya da yanlış uygulaması, halinde ne olacaktır? Yargılanan kişi kendisi hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmada tüm usul kuralları ve maddi hukuk kurallarının doğru bir şekilde uygulanacağını düşünmektedir ve bu onun vazgeçilmez hakkıdır.

Görüldüğü gibi kanun bu işi icra edenlerin (savcı ya da hakimin) bir hukuk kuralını uygulamayabileceğini veya yanlış uygulayabileceğini öngörmüştür ve bunu da hukuka aykırılık olarak kabul etmiştir.

Temyiz sebeplerinin açıkça davanın taraflarınca gösterilmesi gerektiği hususu Özel hukuk alanında (‘‘temyiz sebeplerine bağlılık kuralı’’) geçerli kabul edilse de, kamu hukuku alanında geçerli olamaz, aksi halde kamu hukuku alanında kalan ceza yargılamaları sonunda esasa ilişkin verilen kararlar da, temyiz denetiminden sonra içlerinde usul hükümlerine ilişkin yanlış uygulamaların var olduğu hatta esasa ilişkin adli hatalarla dolu, birbirleri ile çelişen Yargıtay kararlarının var olması sonucu doğuran sürece gitmek kaçınılmazdır.

Suçun Kanuni Tanımının Maddi Unsurunda Hata Durumunda TCK m.4 Uygulanmaz

  • Yargıtay 6.Ceza Dairesi’nin 2021/6317 E.  ve 2022/2065 K. Sayılı Kararı

5237 sayılı TCK’nın “Hata” başlıklı 30. maddesi dört fıkra halinde;
”(1)Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır…

“Kast suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddi unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur.” denilmektedir.
Failin, TCK’nın 30. maddesinin 3 ve 4. fıkraları kapsamında hatadan yararlanabilmesi için bu hatanın kaçınılmaz olması gerekirken, 1 ve 2. fıkra kapsamındaki hatanın varlığı yeterlidir.

5237 sayılı TCK’nın esas aldığı “Yeni suç teorisi”ne göre suçun maddi unsurları; fiil, netice, nedensellik bağı, fail, mağdur ve konu’dan oluşmaktadır. TCK m. 141. hükmüne göre hırsızlık suçunun konusu, taşınır maldır. Örneğin vestiyerden kendi paltosu olduğu zanlıyla başkasının paltosunu alan kişi suçun konusunda hataya düştüğünde bu hatasından yararlanır. Suçun unsurlarındaki hata kastı ortadan kaldırdığından ve hırsızlık suçunun taksirli hali de kanunda suç olarak düzenlenmediğinden böyle bir kişiye unsur yokluğu nedeniyle ceza verilemez.

Somut olayda; olay günü mağdurun … havalimanı iç hatlar terminalinde X-Ray kontrol noktalarından geçtiği sırada Apple Air marka laptop bilgisayarını kutuya bıraktıktan sonra almadan uzaklaştığı, arkasından gelen sanığında X-Ray cihazından geçtiği ve bu sırada güvenlik görevlisinin mağdura ait laptop bilgisayarı sanığa verdiği, uçağına yetişmek isteyen sanığın laptop bilgisayarının kendisinin olduğunu sanarak alıp hızlıca tuvalete gidip üstünü değiştirip çıkarken yakalandığı iddia, ikrar, CD görüntüleri ve tüm dosya kapsamıyla sabit olmuştur.

Sübuta eren fiil, TCK 142/2-h maddesinde tanımlanan nitelikli hırsızlık suçunun temel şeklini oluşturmakta ise de, sanık suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlardan olan suçun konusunda hataya düştüğünden, TCK’nın 30/1. maddesi uyarınca bu hatasından yararlanmalıdır.

Haksızlık Yanılgısı ve Kaçınılmaz Hata Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 2014/11597 E. ve 2015/7597 K. Sayılı Kararı

…Sanıkların kentsel sit alanı içerisinde bulunan ve tescilli yapılara komşu olan arazilerine yaptırdıkları bina için, ilgili Koruma Bölge Kurulu’ndan izin almadıklarının tespit edilmesi üzerine, sanıklar hakkında 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan davanın açıldığı, her ne kadar sanıklar verdikleri ifadelerinde, inşaat yaptırmak için Belediyeye başvurduklarını, ilgili Koruma Bölge Kurulu’ndan gerekli iznin Belediye tarafından alınacağının söylendiğini, daha sonra kendilerine yapı ruhsatının verilmesi nedeni ile gerekli izinlerin alındığını düşündüklerini ve yapı ruhsatı ile inşatı yaptıklarını, suç kasıtlarının olmadığını beyan etmişler, haklarında yapılan yargılama neticesinde de mahkemesince, Belediye tarafından ilgili Koruma Bölge Kurulu’na yazı yazılarak, sanıklar tarafından inşaatın yapılabilmesi için izin istendiği, ancak Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nda istenmiş bir izne ve buna verilmiş bir cevaba dair belgenin bulunmadığının öğrenildiği, bu nedenle de sanıkların Belediye tarafından yanıltıldıkları ve kaçınılmaz bir hata içerisinde oldukları gerekçesi ile sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de; 13.11.2012 tarihli olay yeri keşfine iştirak eden inşaat yüksek mühendisinden alınan 19.11.2012 tarihli raporda, davaya konu yapının Belediye tarafından onanmış mimari projesine de uygun yapılmadığının, yapının ön, yan ve arka görünüşlerinin projesine aykırı olduğunun, yan bahçe mesafelerine uyulmadığının, merdiven sahanlığının yan binaya bitiştirildiğinin, binanın çatısının yan taraftaki tescilli binanın çatısına bitiştirildiğinin, bu nedenlerle ilgili Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınmadan yapılan binanın, ayrıca Belediye tarafından onanmış mimari projesine de aykırı yapıldığının tespit edildiği, bu nedenlerle sanıkların Belediye tarafından yanıltıldıklarından ve kaçınılmaz hata içinde bulunduklarından bahsedilemeyeceği gibi, bir suç kastıyla hareket etmediklerinin de kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, eylemleri sabit olan sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamış, tebliğnamedeki sanıkların beraatlerine karar verilmesi ve sanıklar lehine vekalet ücretine de hükmedilmesi gerektiğine ilişkin düzeltilerek onama düşüncesine de iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, kaçınılmaz hata içerisinde bulunan sanıklar hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, sanıklar müdafiinin, sanıkların beraatine karar verilmesi ve lehlerine vekalet ücretine de hükmedilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükmün ONANMASINA,

Blog Yazılarımız: Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik (Orantılılık) İlkesi Nedir? (TCK Madde 3)

Stj. Av. Ezginur Aktaş
Av. Serhan CANTAŞ