FETÖ/PYD KAPSAMINDA ANKESÖRLÜ TELEFON VE HTS KAYITLARININ DELİL DEĞERİ
GİRİŞ
FETÖ/PYD terör örgütüne üye olma suçu ve örgüt kurma suçu nedeniyle yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmalar neticesinde “Ankesörlü Telefon” ve “HTS Kayıtları”nın delil niteliği büyük bir önem taşımaktadır.
Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kayda Alınması
Ankesörlü telefon ve HTS kayıtlarının delil olma niteliği Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı 135/1. Maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
- Madde 135 – (1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…)(3) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
İletişimin denetlenmesi ve kayda alınması, Anayasa’nın özel hayata ve haberleşme özgürlüğüne ilişkin maddelerin ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu nedenle yukarıda bulunan CMK’nın 135/1 maddesinde belirtildiği gibi “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı” şeklinde sıkı şarta ve hatta “başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmama durumu” şeklinde son çare olarak başvurulması gereken bir yol olarak yasa koyucu tarafından düzenlenmiştir.
Somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmama durumunun birlikte olması gerekmektedir. Bu iki durumun birlikte olması şarttır. Aksi takdirde alınan bu delil “hukuk aykırı delil” olarak nitelendirilmesi gerekecektir.
ÖNEMLİ: CMK 135/8 fıkrasında belirtildiği gibi iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı verilebilmesi için, söz konusu suçun bu fıkrada belirtilen “katalog” suçlardan olması gerekmektedir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ’NİN 2015/4672E. Ve 2016/2330K. Sayılı kararında da belirttiği şekliyle;
‘İletişimin denetlenebilmesi için kuvvetli, makul ve kanuna aykırı olarak elde edilmemiş şüphe sebeplerinin varlığı şarttır… kuvvetli şüphe sebeplerinin tutuklama için öngörülen ‘kuvvetli suç şüphesinden’ farklıdır. Zaten tutuklama kararı verecek kadar kuvvetli şüphe varsa iletişimin denetlenmesi yolu kendiliğinden kapanmaktadır. Şüphe ve belirti kavramları arasında ayrım yapılması gerektiğini belirten yazarlar ”İletişimin denetlenmesi kararı verilebilmesi için çok basit bir suç şüphesinin varlığı yeterli ise de, suç işlendiğine ilişkin belirtilerin kuvvetli olması gereklidir” saptamasına yer vermişlerdir. 6526 sayılı Kanun CMK’nın 135/1. maddesinde yaptığı değişiklikle kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığını ‘somut delillere dayanması” şartını getirmiştir. Bu değişiklik yapılmadan önce de hakimin bu şartın varlığını denetlerken somut olayların varlığını araması Kanun’un kişilerin mahremiyetini korumayı amaçlayan anlayışının bir gereğidir ancak uygulamada soyut gerekçelerle iletişimin dinlenilmesi kararı verilmesi anılan değişikliğin gerekçesini oluşturmuştur. Bu şartın varlığında aranması gereken önemli bir husus da şüphe sebeplerinin kanuna aykırı elde edilmemiş olmasıdır. CMK’nın 217. maddesinin gerekçesine göre hukuka aykırı delil niteliğinde bulunan işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, baskı, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne yapılan saldırılar yoluyla elde edilmiş bilgiler de CMK’nın 135. maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesinin varlığına dayanak alınamayacaktır.
Yargıtay’ın bozma kararında da görüldüğü üzere hukuka aykırı şekilde elde edilen delil hükme esas alınamaz.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, denetlenmesi ve kayda alınması bir koruma tedbiri olarak karşımıza çıkmaktadır. Koruma tedbirleri ceza muhakemesi çerçevesinde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle koruma tedbiri uygulanabilmesi için ortada varolan bir suç ve bunun neticesinde gerçekleştirilen soruşturma veya kovuşturma olmalıdır.
Ankesörlü Telefon ve HTS Kayıtları Tek Başına Cezalandırmaya Yeterli Delil Niteliğinde Değildir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatına dönüşen, HTS kayıtlarının tek başına cezalandırmaya yeterli delil niteliğinde bulunmaması ve içeriği tespit edilemeyen telefon görüşmelerinin hükme esas olamayacağı açık bir şekilde belirtilmiştir.
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/167E. Ve 03.07.2007 tarihli kararında da belirttiği üzere, hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulunan iletişim tespit tutanakları, HTS kayıtları ve bunların analizinden elde edilen diğer deliller hiçbir şekilde hükme esas alınmaz.
- Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 21.01.2016 tarih ve 2015/1663 E. , 2016/271 K. sayılı kararında; “…suç tarihinden önce 28 adet içeriği tespit edilemeyen HTS kayıtlarının mahkûmiyet için yeterli olmadığı, başkaca kuşku sınırlarını aşan, yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi.” denilerek, HTS kayıtlarına dayanılarak verilen mahkumiyet kararı bozulmuştur.
HTS kayıtları tek başına kuşku sınırlarını aşan, mahkumiyete yeterli ve kesin delil niteliğinde değildir. Aleyhinde usulüne uygun temin edilmiş olsa dahi HTS kayıtlarından başka delil bulunmayan kişi ceza hukukunun temel prensiplerinden olan “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin koruması altındadır ve cezalandırılamaz.
SONUÇ
FETÖ/PYD örgütüne üye olma suçundan ve örgüt kurma suçundan yargılanan kişilerin birçoğunda delil olarak ileri sürülen Ankesörlü telefon veya HTS kayıtlarının delil değeri ve hukuki kullanılabilirliği açısından bir değerlendirmeyi yukarıda açıklamaya çalıştık. CMK’nın 135/1 maddesi ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarından da anlaşıldığı üzere, kuvvetli şüphenin somut deliller ile var olduğu ve başkaca delil bulma imkanının bulunması durumlarında başvurulabilecek bir yol olan iletişimin denetlenmesi uygulamada sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu delillerin hukuka aykırılığı ve hükme esas olamayacağı belli şartlar altında oldukça açıktır.
Blog Yazılarımız: ÖRGÜTE ÜYE OLMA SUÇU
Ankara Avukat Serhan CANTAŞ