TERK SUÇU
GİRİŞ
Terk suçu, Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler kitabında, kişilere karşı suçlara ilişkin ikinci kısmın koruma, gözetim, yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlâli başlıklı dördüncü bölümünde düzenlenmiştir.
Suçun maddi unsurunu, yaşı veya hastalığı nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle başkasının koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimsenin, üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi tarafından kendi haline terk edilmesi oluşturur.
Terk suçu ile beraber birden fazla hukuki değer koruma altına alınmak istenmiştir. İnsanın yaşam ve vücut bütünlüğü hakkının yanı sıra koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerin bu görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması amaçlanmıştır.
TERK SUÇUNUN CEZASI NEDİR?
Terk suçunun unsurları ve müeyyidesi Türk Ceza Kanunu’nun 97.maddesinde şu şekilde dile getirilmiştir:
(1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
SUÇUN UNSURLARI
1. FAİL
Terk suçunun faili, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi olabilir. Bu yükümlülük, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek durumda olan ve bu nedenle failin sorumluluğu altında bulunan kişiye karşıdır.
Bu yükümlülük yasadan, sözleşmeden veya doğal bağlılık ilişkisinden kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca, fiili bir durumun fail bakımından yükümlülük doğurması ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi de terk suçunun oluşumuna vücut verebilir. Nitekim yükümlülük aile hukuku ilişkisinden de doğmuş olabilir. Bu durum Türk Medeni Kanunu’nda dile getirilmiştir; çocuklar bakımından veli veya vasilerinin ya da akıl hastaları için belirlenen vasilerin koruma ve gözetim yükümlülükleri bulunmaktadır.
Kendi isteği ile bu kişinin yükümlülüğünü üzerine alan kişi bu yükümlülüğü gerektiği gibi yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde yine terk suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bununla beraber bu yükümlülük kişi bakımından yerine getirilmesi imkansız veya zarar doğuracak bir duruma sebep olursa sorumluluk gündeme gelmez. Fail bakımından var olan bu yükümlülük geçici, sürekli, ücretli veya ücretsiz olması önem arz etmeyecektir.
2. MAĞDUR
Terk suçunun mağduru, yaşı veya hastalığı nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle de koruma ve gözetim altında bulunan kişidir. Mağdurun koruma ve gözetim altına alınması yasa, sözleşme, fiili durum ve benzeri nedenlerden kaynaklanabilir. Kişi kendisini idare edememesi dolayısıyla koruma ve gözetim olmadan tek başına tehlikesiz ve sağlıklı bir yaşam sürmesi olanaksızdır.
Terk suçunda mağdurun yaşının kaç olduğu ya da hastalığının tam olarak ne olduğunun önemi bulunmamaktadır. Hastalığın sürekli veya geçici ya da psikolojik veya fiziksel olması da suçun unsurlarına etki etmeyecektir. Suçun kanuni tanımı bakımından dikkate alınacak olan hastalığın, mağdurun kendi kendini idare etme olanağını ortadan kaldırmış olmasıdır. Dolayısıyla kişinin kendini idare edememesi kavramını yardıma muhtaç olduğu biçiminde anlamak gereklidir. Bununla birlikte mağdurun kendisinin yardıma muhtaç veyahut da aksine güçlü olduğunu düşünmesinin bir önemi yoktur. Bu durum bizzat hakim tarafından her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilecektir.
Körlük, sağırlık gibi herhangi bir nedenden kaynaklanan engellilik hali veya sarhoşluk gibi geçici irade kayıplarına sebep olan haller hastalık olmamakla birlikte, kişinin o an için veya hayatı boyunca kendini idare etmesine olanak tanımayan ve bu nedenle de koruma ve gözetim altında bulunması sonucunu doğurabilir. Bununla beraber suçun kanuni tanımında bu hususlara değinilmediği için doktrinde bazı yazarlar, genişletici yorumla idare yeteneğini kaldıran tüm hallerin madde kapsamına gireceğini; bazı yazarlar ise, bu durumun ceza hukukunda yasak olan kıyas kurumuna kadar varacağını bu sebeple de bu hallerin madde kapsamında ele alınmaması gerektiğini ifade etmişlerdir.
3. FİİL
Koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişinin, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimseyi kendi haline terk etmesiyle suç tamamlanır. Terk suçunun oluşması için failin mağdurla olan tüm bağlarını koparması gerekmektedir. Burada önemli olan husus terk fiilinin gerçekleşmesiyle beraber başka birinin mağduru alacağı kesin olarak bilinse dahi suç işlenmiş olacaktır.
Terk suçunun, failin, mağdurdan mekan itibarıyla ayrılması suretiyle gerçekleşebileceği gibi; bakıma ve gözetime muhtaç kişiyi bulunduğu yerde koruma ve gözetim yükümlülüğünden yoksun bırakarak da işlenmesi de mümkündür. Terk fiili, icrai ya da ihmali hareketle işlenebilen bir suç türüdür. Koruma ve gözetime muhtaç olan kişinin ayrılmasına engel olmamak sessiz kalmak suretiyle de işlenebilir.
Bir kimse koruma ve gözetim yükümlülüğü altındaki bir kişiyi herhangi bir yere bıraktıktan sonra üçüncü bir kişinin gelip bırakılanı alıncaya kadar bulunduğu yerde beklemesi ve bu şekilde kişiyi hala denetimi altında bulundurmaya devam etmesi halinde terk unsuru gerçekleşmeyeceğinden, suçun oluşması söz konusu olmaz. Ayrıca bakıma muhtaç kişiyi bir başkasının koruma ve gözetimi altına bırakılması ve geriye dönülerek alınmaması durumunda, mağdur koruma ve gözetimden herhangi bir şekilde de olsa yoksun bırakılmadığı için, terk suçu oluşmayacaktır.
Terk suçunun oluşması açısından terkin devam süresinin bir önemi yoktur. Terk süresinin uzun ya da kısa süreli olması önemli değildir. Bu noktada dikkat edilecek olan terk süresinin mağdur için mevcut bir tehlike yaratmış olup olmadığıdır. Bu yüzden terk suçu zarar suçu değil tehlike suçudur; işlenen fiilin sonucunda herhangi bir zararın doğmuş olması da beklenmez.
Koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişinin kendi haline terk edilmesi, bu yükümlülüğü üstlenmiş olan fail tarafından, herhangi bir yerde veya herhangi bir kişi tarafından korumadan yoksun hale getirilmesidir. Koruma ve gözetim yükümlülüğü başkasına devredilmesi halinde terk suçu oluşmaz. Bu yükümlülüğün kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir. Aksi halde tipikliğin meydana geldiğinden söz edemeyiz.
NİTELİKLİ HALLER
Terk fiili sonunda mağdurun hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesi söz konusu olmuşsa faile verilecek ceza ağırlaşacak ve faile neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre ceza verilecektir.
Failin kastı mağduru yalnızca terk etmek olmakla birlikte mağdur terk fiili sonucu hastalanmış, yaralanmış veya ölmüş olabilir. Bu ağır neticeler fail tarafından istenmemiş olsa dahi meydana gelen sonuçla terk fiili arasında nedensellik bağı olduğu takdirde fail neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümleri çerçevesinde sorumlu tutulacaktır. Bu noktada sorumluluk için failin netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekmektedir. Failin baştan ağır neticelere yönelik kastının varlığı tespit edildiği takdirde hakkında terk suçuna ilişkin hüküm değil, işlemeyi kastettiği suça ilişkin ceza hükümleri uyarınca cezalandırılır.
TEŞEBBÜS
Terk suçu hem neticesi harekete bitişik bir suç hem de tehlike suçudur. Failin, koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağduru terk edip korumasız bir biçimde kendi haline bırakmasıyla birlikte suç tamamlanmış olur. Bu özellikleri nedeniyle terk suçunun teşebbüse elverişli olmadığını söyleyebiliriz. Somut olayın özelliklerine göre teşebbüs indirimlerinin uygulanmasını gerektiren bir durum olursa hakim bunu uygulayacaktır.
İÇTİMA
Terk suçunun mağduru tek kişi olabileceği gibi birden fazla da olabilir. Aynı suçun aynı fiille birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerine göre belirlenen cezanın artırımı yoluna gidilecektir. Aynı suç işleme kararı aynı mağdura karşı farklı zamanlarda işlenmesi halinde de zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gündeme gelecektir.
İŞTİRAK
Terk suçu, iştirak bakımından herhangi bir özellik arz etmemektedir. Bu suç açısından, iştirakin her şekli mümkündür. Dolayısıyla fail, müşterek fail, azmettiren, yardım eden olarak suça iştirak mümkündür.
USULE İLİŞKİN KURALLAR
Terk suçu bakımından görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Terk suçu uzlaşmaya tabi değildir. Terk suçu, adli makamlarca resen takip edilen suçlardandır yani şikayete tabi değildir. Ayrıca suçun takibi, herhangi bir muhakeme şartına da bağlanmamıştır. Zamanaşımı süresi ise 8 yıldır.
TERK SUÇU HAKKINDA YARGITAY KARARLARI
Evlilik Dışı Bebeğin Başka Birine Bırakılması Yargıtay Kararı
- Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin E.2019/7967 K.2021/29909 Sayılı 22.12.2021 Tarihli Kararı
Sanığın, gayri resmî birlikteliğinden doğan katılanı babası olduğunu iddia ettiği …’nin halasının oğlu olan tanık …’nın evinin kapısına bırakması ve bir daha geri almaması şeklinde gerçekleştiği kabul edilen olayda, suçun yasal unsuru olan, “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği için terk suçunun oluşmayacağı gözden kaçırılmıştır. Ancak sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki savunmalarında başka suçtan cezaevinde olduğunu beyan etmesi karşısında sanığın hangi tarihlerde cezaevine girdiği de araştırılarak eylemin TCK’nin 233.maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu oluşturup oluşturmayacağı kararda tartışılmamıştır. Eksik kovuşturma, yetersiz gerekçe ve hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Çocuğun Bakım Kurumuna Verilmesi Halinde Suçun Oluşmaması Hakkında Yargıtay Kararı
- Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin E. 2015/21076 K.2019/17077 Sayılı 04.11.2019 Tarihli Kararı
Mağdur …’nun, resmi nikah akdi olmaksızın birlikte yaşayan sanık … ve temyiz dışı sanık …’nun bu beraberliğinden 09.01.2013 tarihinde dünyaya geldiği, sanık …’in olay tarihinde bakamayacak durumdaki çocuğu olan mağduru hastaneye bıraktığı, 12.03.2013 tarihli sosyal hizmet birimi değerlendirme raporuna göre de; hastanenin acil servisine bırakılan mağdurun anne ve babasının alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı oldukları, sanık …’in çocuğa bakamayacak durumda olduklarından yuvaya verilmesini istediğini, çocuğun herhangi bir sağlık problemi olmadığı ve tıbbi tedaviye ihtiyaç olmadığı, çocuğun yuvaya kayıt olması için sanığın adres, telefon ve kimlik bilgilerini verdiğinin belirtilmesi ve ardından da bebek mağdurun çocuk esirgeme kurumuna yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşen olaylarda, suçun “kendi haline terk” bakımından manevi unsurunun gerçekleşmediği gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Mağdurun Çocuğunu Evde Bırakıp Gelmemesi Hakkında Yargıtay Kararı
- Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin E.2014/34362 K.2015/40853 Sayılı 25.12.2015 Tarihli Kararı
Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, eşi olan ve ayrıca mahkeme kararı ile hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E.. C..’nın vasisi olduğu, diğer mağdur A.. C..’nın da babası olduğu, her iki mağdur üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunduğu, sanığın 2006 doğumlu çocuğu A.. C..’yı hezeyanlı bozukluk hastalığı nedeniyle hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E.. C.. ile birlikte yazlık olarak kulllandıkları evlerinde yalnız bırakarak yanlarına gelip gitmediği, ihtiyaçlarını karşılamadığı yolundaki iddianın ispatlanması halinde, sanığın bu kişilere yönelik bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunduğundan eyleminin terk suçunu oluşturacağı, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun unsurlarının oluşmayacağı saptanmıştır.
Blog Yazılarımız:
ÇOCUK DÜŞÜRTME VE DÜŞÜRME SUÇU (KÜRTAJ SUÇU) (TCK madde 99-100)
Stj. Av. Rümeysa Özatlı
Av. Serhan Cantaş