Kefalet Sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde şu şekilde açıklanmıştır: “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” Kefalet sözleşmesinin yasadaki tanımından yola çıkarsak kefalet sözleşmesinin ortaya çıkması için gereken unsurları şu şekilde sıralayabiliriz;
- Kefalet sözleşmesi, kefil ile alacaklı arasında yapılan bir sözleşmedir.
- Kefaletin illeti gereği borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonucunda alacaklı kefalet sözleşmesine dayanabilir.
- Kefilin edimi paradır. Kefil, borçlunun yerine getirmediği taahhütün karşılığında para olarak sorumludur.
Kefalet sözleşmesi genel olarak, alacaklıyı teminat altına alan bir teminat sözleşmesi niteliği taşımaktadır. Borcunu ifa etmeyen borçlunun borcundan dolayı aynı borçlu gibi sorumluluğu anlamına gelmektedir.
Türk Hukuku’nda asıl olan kişiler serbestçe sözleşme yapabilirler. Sözleşme serbestisi hukukun her alanında çoğunlukla asıldır. 743 sayılı eski Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde düzenlenen “Karı koca arasında her nevi hukuki tasarruf caizdir. Karının şahsi mallarına veya mal ortaklığı usulüne tabi mallara dair karı koca arasındaki hukuki tasarruflar, sulh hakimi tarafından tasdik olunmadıkça muteber olmaz.” hükmü gereğince evli kadının kefil olabilmesi sulh hakiminin onayına bağlanmıştır. Fakat evli erkek açısından bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle erkek eş istediği gibi kefil olabilmekteydi.
4721 Türk Medeni Kanunu ile böyle bir kadın-erkek ayrımı yapılmamıştır. Böylelikle ister kadın ister erkek her türlü hukuki işlemi kimsenin onayına bağlı kalmaksızın – kanunda aksi öngörülmedikçe – yapabilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kefalet sözleşmesinde eşin rızasını düzenleyen 584. madde “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Getirilen bu düzenleme Türkiye’de yıllarca oluşmuş yaşanmışlıkların ardından aile birliği ve aile ekonomisinin devamı için getirilmiş bir koruma hükmüdür.
Eşin Rızasının Hangi Hallerde Ortaya Çıkar?
1. Eşler evli olmalıdır.
Bu maddede dile getirilen evlilik, yasal anlamda evlilik olarak anlaşılmalıdır. Çünkü Türk Hukuku’nda kanunların öngördüğü başka bir evlilik türü yoktur. Bu sebepten imam nikahı veya başka şekilde bir evlilik ilişkisi hukuk önünde yok hükmünde olduğundan, bu evlilik çeşitlerinde eşin rızası aranmayacaktır.
2. Ayrılık kararı bulunmamalıdır.
Toplum arasında ayrılık, evlilik birliğinin sonlanması gibi anlaşılsa da ayrılık Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerin evlilik birliğini sonlandırmayıp belirli bir süre ayrı yaşamaları anlamına gelmektedir. Mahkemece verilen bir ayrılık kararı bulunması halinde eşin rızası aranmayacaktır.
3. Ayrı yaşama hakkı doğmamalıdır.
Ayrı yaşama hakkı TMK’nın 197. maddesine dayanmaktadır. Bu madde; “Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Böylece eşler ayrı yaşama hakkına sahiptir. Bu tür durumlarda da kefalet sözleşmesi için eşin rızası aranmayacaktır.
Eşin Rızasının Şekli Nasıl Olmalıdır?
Kefalet sözleşmesinde eşin rızası “yazılı” şekilde olmalıdır. Yazılı şekil şartı bir geçerlilik şartıdır. Yazılı olmayan eşin rızası geçersizdir. Buradaki yazılı şekil şartı “adi yazılı şekil şartıdır.” Bu nedenle eşin yazılı beyanı kefalet sözleşmesinde olabileceği gibi ayrı bir kağıtta yazılı şekilde de olabilir.
1. Eşin Rızası Sözleşmeden Önce Olmalıdır.
Kefalet sözleşmesinde eşin rızası sözleşmenin kurulmasından önce veya en geç kurulma anında olmalıdır. Kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra alınan eşin rızası kefalet sözleşmesini geçerli hale getirmez.
Eşin rızası her kefalet sözleşmesi için ayrı olarak düzenlenmelidir. Eşin bir kefalet sözleşmesi için verdiği rıza diğerleri için kullanılamaz. Genel olarak verilen bir eşin rızası daha sonra yapılacak birçok kefalet sözleşmesi için kullanılamaz. Böyle oluşan bir kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür.
2. Eşin rızası ile Kefalet Sözleşmesi Uyumlu Olmalıdır.
Eşin rızasının içeriği yapılan kefalet sözleşmesi ile uyumlu olmalıdır. aksi takdir de yine geçersizliği gündeme gelecektir. Rızanın hangi kefalet türü için verildiği belirtilmediyse “adi kefalete” verildiği kabul edilmelidir.
Eşin Rızası Şartının Bulunmadığını Kimler İleri Sürebilir?
Eşin rızasının bulunmadığı ve bu sebepten kefalet sözleşmesinin geçersizliğini;
- Rızası alınmayan eş
- Asıl Borçlu
- Alacaklı
ileri sürebilir. Ayrıca hakim yaptığı yargılama sırasında bunu re’sen gözetmek zorundadır. Çünkü eşin rızası olmadan yapılan kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Kesin hükümsüz olan bir hususu ayrıca beyanda bulunmaya gerek yoktur.
Eş, Rıza Göstermemesini Sebebe Bağlamak Zorunda Değildir.
Rıza göstermeyen eş bunu bir sebebe bağlamak zorunda değildir. Yasada rızanın olmamasının bir nedene dayandırılması şart koşulmadığından rıza göstermeyen eşin, sadece rızam yoktur demesi yeterlidir.
Eşin Rızasının Bulunmamasının Sonuçları
Eşin rızası olmadan alınan kefalet sözleşmesi başka bir işleme gerek kalmaksızın geçersiz olur. Sonradan alınan eşin rızası geçerli olmadığından, en geç sözleşmenin kurulma anına kadar yazılı olarak alınmayan eşin rızası sözleşmeyi geçersiz kılmaktadır. Bu nedenle sözleşme baştan yapılmalı ve eşin rızası tekrar alınmalıdır.
Blog Yazılarımız: HACZEDİLEMEYEN MALLAR VE HAKLAR
Av. Serhan Cantaş