Türk Hukukunda tapuda taşınmaz devrinin yapılabilmesi için devri gerçekleştiren kişinin, işlem sırasında temyiz kudretine ve fiil ehliyetine haiz olması gerekmektedir. Türk Medeni Kanun m. 9’da açıklandığı üzere, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. Ehliyetsiz olan kişinin yapmış olduğu taşınmaz devri hukuken yok hükmünedir. Bu nedenle tapu iptal ve tescil davasında herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre yoktur.
Tapu iptali ve tescili davası, tapu kaydının hukuka aykırı şekilde düzenlendiği iddia edilmesi üzerinde söz konusu kaydın hukuka uygun şekilde düzeltilmesi adına açılmaktadır. Fiil ehliyetine haiz olmayan kişiler tarafından, tapuda yapılmış olan taşınmaz devir işlemleri, kanuna aykırılık oluşturmakta ve tapu iptali ve tescili davasına konu olmaktadır. Bu sebepledir ki kamu düzenine ait ehliyetsizlik iddiaları mahkeme tarafından öncellikle incelenmelidir.
Ehliyetsizlik Sebebiyle Tapu İptal Tescil Davasında Taraflar
Tapu iptal ve tescil davası, davacısı, hukuka aykırı şekilde düzenlendiği iddia edilen işleme konu olan taşınmazın, eski kayıt malikidir. Mahkeme, davacının niteliğini, davanın her aşamasında resen gözetmelidir. Mirasbırakanın yapmış olduğu işlemde, ehliyetsizliğe dayanarak, tapu iptal ve tescil davası açılması durumunda davanın tereke adına açılması gerekmektedir.
Tapu iptal ve tescil davasında davalı, tapuda kaydında taşınmazın mülkiyet sahibi olarak gözüken kişidir. Türk Medeni Kanunu m. 713/32e göre “tapu iptali ve tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.”
Ehliyetsizlik Sebebiyle Tapu İptal Tescil Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Tapu iptal ve tescil davası için HMK m.12’ye göre “Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.”
Tapu iptal ve tescil davası için HMK m.2’ye göre ise “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.”
Tapu İptal Tescil Davasında Ehliyetsizlik Nasıl Araştırılır?
Ehliyetsizlik sebebiyle açılan tapu iptal ve tescil davası, Yargıtay kararları ışığında şu şekilde araştırılır;
- Öncelikle tarafların gösterdiği tüm deliller toplanarak tapu iptal ve tescil davası dosyasına getirtilir.
- Taraf tanıkları dinlenirken ehliyet olgusuna ilişkin ayrıntılı, açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınır.
- Ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ilişkin tüm tıbbi belgeler dava dosyasına getirilerek incelenir. Ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, reçeteler, film grafiklerinin tamamı getirtilmelidir.
- Ehliyetsizlik ve temyiz kudretinin yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirir. Bu nedenle, kişinin işlem yapmaya ehliyetli olup olmadığına dair bilimsel tıbbi bir rapor alınmalıdır. Özellikle Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi kişinin ehliyet durumuna ilişkin tıbbi rapor hazırlama konusunda uzmandır.
Ehliyetsizliğin İspatı ile İlgili Yargıtay Kararı
- Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2017/4770 E., 2017/6888 K.
“Bir kimsenin ehliyetinin tespitinin kişi ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.”
Ehliyetsizliğin Kamu Düzenine Ait Olması ile İlgili Yargıtay Kararı
- Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/10224 E.,2019/5729 K.
“Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’ nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.”
Blog Yazılarımız: Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası
Stj. Av. Altuğ Eliri
Av. Serhan Cantaş